Ateş Serisi'inin son kitabını okurken aklımda hep böyle bir yazı yazmak vardı. Çünkü öyle efsanevi bir son yaptı ki yazar, seri tüm zamanların en favori serisi olarak gönlüme taht kurdu. Eh ben seriyi böylesine seviyorum, herkese oku oku diye işkence ediyorum, son kitabı okumadılar diye insanlara spoiler dayıyorum ama blogumda bu kitap hakkında tek satır yok. Ayıp yahu, o yüzden bu yazı çok uzun olabilir. Yalnızca ilk kitabın konusunu biraz çıtlattıktan sonra çeviri, yayınevi sorunu, karakterler ve birkaç şeyden daha bahsedeceğim. Daha fazla uzatmadan konusuna geçelim.
MacKayla Lane pembeler içinde yaşayan, mükemmel bir aileye ve hayata sahip olan, dünyadaki kötülüklerden bir haber yaşayan birisi. Ablasıyla aralarındaki ilişki kardeşlikten öte bir şey, aynı zamanda çok yakın dostlar. Ablası yani Alina, yılın başında okumak için Dublin'e gidiyor. Zaten Mac'in tek derdi ablasına duyduğu özlem, defalarca telefonla konuşmuş olsalar bile yaklaşık 6 aydır onu göremiyor. Sonra bir gün aniden dünyası başına yıkılıyor. Ablasının Dublin'de öldürüldüğünü haber alan Mac, cesedi teşhis etmek zorunda kalıyor çünkü ailesi tatilde. Ablasının cesedi tanınmaz halde, Dublin polisi herhangi bir şüpheli yakalayamamış. Babasının tüm bağlantılarına rağmen bir sonuç çıkmayınca, ailesi suçlunun bulunmasından vazgeçiyor. Bunu kaldıramayan Mac, Dublin'e polisleri sıkıştırmak için yola koyuluyor ama bu düşündüğü kadar kolay olmayacak.
Dublin'e ayak bastığı gibi kendini yapayalnız hisseden Mac, bir an önce işe koyulmak istese de saat geç olduğu ve aynı zamanda karnı aç olduğu için bar gibi bir yere giriyor. Yemeğini bitirdikten sonra oyalanırken gözüne bir şey çarpıyor, çok yakışıklı bir adamla çirkin bir kadın. Dikkatini çeken çifti izlerken birden yakışıklı adamın değiştiğini ve kadının güzelliğini emen bir canavar olduğunu görüyor. Gözlerine inanamayan Mac, kafasına bir şaplak yiyince kendine geliyor. Yaşlıca bir kadın başında durmuş ve gidip başka bir yerde ölmesi gerektiğini söylüyor. Neye uğradığını şaşıran Mac, hızlıca oradan çıkıyor ve o andan itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.

Sidhe Kahini demişken bunu da açıklamak gerekiyor. Mac'in o ilk gece gördüğü canavar aslında bir Fae. Fae'ler ikiye ayrılıyor; Seelie ve Unseelie yani sırasıyla Mukaddes ve Karanlık. Bu iki türün de birçok kastı var. Tabii bir de bunları gören ve avlayan Sidhe Kahinleri. Mac de bir Sidhe Kahini. Dünyada uzun süredir Seelie görülmemiş ama Dublin sokakları Unseelie kaynıyor.
Mac kendini keşfedip bir yandan ablasının intikamını almaya çalışırken aynı zamanda Barrons'un isteklerini de yerine getirmeye çalışıyor. Böylece 5 kitaplık bir macera olan Ateş Serisi ortaya çıkmış oluyor.
Aslında düşündüğümden daha uzun bir şekilde anlatmış olsam da kitabın tam konusunu özetleyebilmiş değilim. Kitap bundan çok daha ayrıntılı bir konuya sahip. Benim okuduğum tüm fantastik kitaplardan daha orijinal bir konusu ve işlenişi var. Ayrıca karakterlerin yetişkin olduğunu da belirtmem gerekiyor. Günümüzde o kadar çok yeni-yetişkin fantastik kitap var ki böylesine kaliteli ve yetişkinlere yönelik fantastik kitaplara hasret kalmış durumdayım. 15-16 yaşındaki karakterlere sulanınca kendimi sübyancı gibi hissediyorum. :D
Size bu seriyi mutlaka okumanız gerektiğine dair koca bir yazı hazırlamış olsam da şunu bilmelisiniz, çeviri oldukça kötü. Hatta çevirmen kendi kafasına göre bazı paragrafların özetini! çevirmiş diyebiliriz. Seride bol bol küfür geçmesine rağmen yine çevirmenimiz kendince sansür uygulamış bu kısımlara. Bu bahsettiğim sorunlar ilk üç kitap için geçerli. Çünkü serinin ilk 3 kitabının Epsilon'dan çıkmasına rağmen son iki kitabı Artemis Yayınları'ndan çıktı. Bu da demek oluyor ki, serinin son iki kitabı başka bir çevirmen tarafından dilimize çevrildi. Ama buradaki asıl sorun şu; yeni çevirmenimiz serinin ilk üç kitabını okumadan çevirdiği için bizim bildiğimiz ve okurken alıştığımız terimler başka bir hale gelmiş oldu. Örneğin; Barrons Kitap ve Süs Eşyaları oldu Barrons Kitap ve Baloncukları!?!?! -Barrons ve baloncuklar hahaha-
Yani sonuç olarak, eğer ingilizceniz iyiyse bu seriyi mutlaka orijinal dilinden okuyun. Seriyi mundar etmeye gerek yok.

Tabii kitap Barrons ve Mac'in etrafında dönmüyor. Bir çok yan karakter var ve yazar hepsini hikayeyi etkileyecek şekilde yazmış. Bu yan karakterlerin başında V'lane geliyor. Bu bir Seelie prensi ve o da herkes gibi Sinsar Dubh'un peşinde. Biliyorum, yukarıda Seelie türünün ortalıklarda görünmediğini söylemiştim ama V'lane bir istisna. Spoiler vermemek adına pek bir şey açıklamak istemiyorum, o yüzden okuyup göreceksiniz.
Eğer sabır gösterip okuduysanız size alkışlıyor ve yavaş yavaş yazımı sonlandırıyorum. Son olarak toparlamak adına bir kaç şey söylemem gerekirse; Eğer fantastik türdeki romanları okumayı seviyorsanız ve henüz bu seriyi okumadıysanız çok şey kaybediyorsunuz. Benim en sevdiğim seridir ve şu ana kadar okuyup da sevmeyen birisiyle karşılaşmadım.
Seri Sıralaması:
1. Karanlık Ateş
2. Kan Ateşi
3. İntikam Ateşi
4. Rüya Ateşi
5 Gölge Ateşi
Puanlama: 5/5
Son kitabı okuyan birileri spoiler kısmına bakabilir mi? Cidden kafamı kurcalayan bir şey var. Tüm seride belki de bana saçma gelen tek şey bu olay.
***Spoiler***
Bildiğiniz gibi Barrons oldukça bilgili ve oğlunu kurtarmak adına her yolu denemiş. Mac'in aklına son anda gelen avcı olayı neden daha önce Barrons'un aklına gelmedi? Sonuçta o da avcıları kullanabiliyordu? Yani çözümün bu kadar basit olması ve Barrons'un bunu akıl edememiş olması cidden hayal kırıklığı oluşturdu bende.